top of page

ADİ ORTAKLIĞIN SONA ERME SEBEPLERİ



1. Adi ortaklığın sona erme sebepleri genel olarak TBK md. 639. maddede düzenlenmiştir. TBK madde 640’de ise, belirsiz süreli adi ortaklıkların ortaklardan birisinin fesih bildirimi ile sona ermesi özel olarak düzenlenmiştir. 6098 sayılı TBK’nun adi ortaklık sözleşmelerini düzenleyen hükümlerindeki “Sona Erme Sebepleri” başlıklı 639. maddesi;


Ortaklık, aşağıdaki durumlarda sona erer:

1. Ortaklık sözleşmesinde öngörülen amacın gerçekleşmesi veya gerçekleşmesinin imkânsız duruma gelmesiyle.


2. Sözleşmede ortaklığın mirasçılarla sürdürülmesi konusunda bir hüküm yoksa, ortaklardan birinin ölmesiyle.


3.Sözleşmede ortaklığın devam edeceğine ilişkin bir hüküm yoksa, BİR ORTAĞIN KISITLANMASI, İFLASI VEYA TASFİYEDEKİ PAYININ CEBRÎ İCRA YOLUYLA PARAYA ÇEVRİLMESİYLE.


4. Bütün ortakların oybirliğiyle karar vermesiyle.


5. Ortaklık için kararlaştırılmış olan sürenin bitmesiyle.


6. Ortaklık sözleşmesinde feshi bildirme hakkı saklı tutulmuş veya ortaklık belirsiz bir süre için ya da ortaklardan birinin ömrü boyunca kurulmuşsa, bir ortağın fesih bildiriminde bulunmasıyla.


7. Haklı sebeplerin bulunması hâlinde, her zaman başkaca koşul aranmaksızın, fesih istemi üzerine mahkeme kararıyla.”


şeklinde olup, adi ortaklığı sona erdiren genel sebepler düzenlenmiştir.


1. Ortaklık Sözleşmesinde Öngörülen Amacın Gerçekleşmesi Veya Gerçekleşmesinin İmkânsız Duruma Gelmesi;


İşbu sona erme sebebine göre adi ortaklık, sözleşmesinde yer alan amaç ile ortaklığa devam edemeyecektir. Ancak ortaklar, ortaklık ilişkisinin devamını sözleşmedeki amacı değiştirerek sağlayabilecek olup; bunun için ortakların oybirliği ile karar almaları gerekecektir (TBK md 624). Bu durumdaki bir sona erme sebebinde, adi ortaklık tasfiye edilecektir.


2. Sözleşmede Ortaklığın Mirasçılarla Sürdürülmesi Konusunda Bir Hüküm Yoksa Ortaklardan Birinin Ölmesi;


Ortaklardan birisinin ölmesi şeklindeki sona erme sebebini bertaraf etmek isteyen sağ kalan ortaklar, ortaklığa aralarında devam etmek istediklerine dair hükmü ortaklık sözleşmesine ekleyebileceklerdir. Madde gerekçesinin aksine ortaklardan birisinin ölmesine rağmen ortaklığın devam edeceğine ilişkin irade açıklaması ortaklığın kuruluşundan sonra sözleşmeye konulacak bir hükümle de gerçekleşebilecektir. Ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan birisinin ölümü halinde ortaklığın sona ermeyeceği, mirasçılarla veya mirasçılar olmadan devam edeceğine ilişkin hüküm koyulmuşsa, ölüm doğal bir sona erme sebebi olmayacaktır. Sağ kalan ortaklar, ortaklık ilişkisine devam edebileceklerdir. Ancak bunun için sağ kalan ortakların yazılı bir bildirimde bulunmaları gerekmektedir. Bu kapsamda bir bildirimin yazılı olması ispat şartı olmayıp, geçerlilik şartıdır. Bildirimin muhatabı, ölen ortağın bütün mirasçılarıdır. Ancak tereke yöneticisi (TMK md 593) ya da miras temsilcisi (TMK 640) atanmış ise, bildirim tereke yöneticisine veya miras temsilcisine yöneltilecek olup; mirasçılara yöneltilmemelidir. Aynı zamanda yazılı bildirimin ortakların tamamınca yapılması da şart değildir.


3. Sözleşmede Ortaklığın Devam Edeceğine İlişkin Bir Hüküm Bulunmaması Halinde Bir Ortağın Kısıtlanması, İflası Veya Tasfiyedeki Payının Cebrî İcra Yoluyla Paraya Çevrilmesi;


Kısıtlanma veya iflas sona erme sebeplerinin birinin varlığında, bir ortağın ortaklık payı üzerindeki tasarruf yetkisini kaybetmesi söz konusudur. Kısıtlanan ortağı artık vasisi temsil edecek, iflas eden ortağın malvarlığı üzerinde de artık iflas idaresi tasarruf edecek, dolayısıyla iflas eden ortağı ortaklığa karşı iflas masası temsil edecektir. Ortaklık borçlarından tüm ortakların sınırsız ve müteselsilen sorumlu olmaları sebebiyle diğer ortakların adi ortaklığı temsilen yapacakları işlemlerle; kısıtlanan, iflas eden veya tasfiye payına haciz konulan ortağın malvarlığındaki aktiflerin azalmasına ve pasiflerin artmasına engel olma amacı güdülmektedir.


Yinelemek gerekirse, iflas eden ortağın payı üzerinde artık tasarruf yetkisi iflas eden ortağa veya adi ortaklığı temsil yetkisi olan kişilere değil, iflas idaresine ait olacaktır. Nihayetinde iflas eden ortağın ortaklık payı iflas masasına ait olacağından, ortaklık payının paraya çevrilebilmesi için adi ortaklığın sona ermesi ve tasfiye edilmesi gerekecektir.


Bir ortağın tasfiye payına haciz konulduğunda, tasfiye payının ne miktarda ve değerde olduğunun tespiti için elbette önce ortaklığın tasfiyesi gerekecektir. Adi ortaklık tasfiye edildikten sonra ise, tasfiye payına haciz konulan ortağa katılım payı ödenecektir.


  1. 6098 sayılı TBK’nun 638. maddesinde;


“Ortaklık için edinilen veya ortaklığa devredilen şeyler, alacaklar ve ayni haklar, ortaklık sözleşmesi çerçevesinde elbirliği hâlinde bütün ortaklara ait olur.

Ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir ortağın alacaklıları, haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler.


Ortaklar, birlikte veya bir temsilci aracılığı ile, bir üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan, aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumlu olurlar.”


şeklinde hüküm bulunmakta olup; adi ortaklık sözleşmesinde aksi bir hükmün olmaması halinde, bir ortağın alacaklılarının, haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabileceği açıkça ifade edilmiştir. Bu durum neticesinde de kapsamına değindiğimiz TBK m.639/3 hükmüne göre ortağın tasfiyedeki payının cebrî icra yoluyla paraya çevrilmesi sonucu adi ortaklık sona erdirilebilecektir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 24.2.2016 tarih 2016/981E. 2016/2524K. sayılı kararında;


“TBK'nun 638/2 maddesi gereğince; ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir ortağın alacaklıları haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki hissesi üzerinde kullanabilirler. TBK'nun 639/3. maddesi mucibincede şeriklerden birinin tasfiyedeki payının cebri icra yolu ile paraya çevrilmesiyle şirket nihayet bulur. Bu yasal düzenlemeler gözetildiğinde, adi ortaklıktan ortaklar arasında elbirliği halinde mülkiyet olduğundan ortağın hissesinin haczi mümkün olmayıp, ancak tasfiye payının haczi kabildir. Tasfiye payının haczi için ortakların muvafakatı gerekmediği gibi adi ortaklık sözleşmesindeki ortakların işin bitimine kadar ortaklıktan ayrılamayacaklarına dair kararlaştırma ancak ortaklar arasında hüküm ifade eder. Yasal koşullar oluştuğunda 3.kişi dahi ortaklığın fesih ve tasfiyesini isteyebirler. Bu bağlamda borçlu ortağın tasfiye payına haciz konulabilir. Bir ortağın tasfiye payına haciz konulması ise, adi ortaklığın fesih ve tasfiye sebebidir.


şeklinde hüküm kurulmuş olup, borçlu ortağın kişisel borçları nedeniyle tasfiye payına haciz konulabileceği, bu durumun gerçekleşmesi halinde de aksine bir sözleşme hükmü yok ise, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesinin sağlanacağı belirtilmiştir. Aynı Yüksek Mahkeme kararında devamla;


“Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.


Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.

Tasfiye işlemlerinin bizzat mahkemece yaptırılması gerekir. Somut olayda mahkemece, adi ortaklığın tasfiyesine karar verilip, tasfiye işlemlerinin mahkemece yaptırılmamış olması doğru görülmemiştir.”


şeklinde, tasfiye usulü hakkında ayrıca bilgi verilmiştir.


  1. Öte yandan, Yargıtay 12.Hukuk Dairesi'nin 17.01.2013 gün ve 2012/24668 E.-2013/857 K. sayılı ilamında;


“Alacaklı tarafından borçlu şirket aleyhine yürütülen ilamlı icra takibinde, borçlu şirket, takipte taraf olmayan ortağı oldukları adi ortaklığın semerelerinden kendilerine düşecek ve muaccel olacak kısmının haczine karar verildiğini, muaccel olmayan semerelerin haczedilemeyeceğini ileri sürerek haczin kaldırılmasını talep etmiş; Mahkemece de istemin reddine karar verilmiştir.


B.K.nun 522-523.maddeleri gereğince adi ortaklıkta her ortak, şirketin kârına iştirak hakkına sahip olduğundan ortağın kişisel alacaklıları, borçlu ortağın şirketteki kâr payını İİK.nun 89.maddesine göre haczettirebilirler. Ayrıca adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payının da haczi mümkün bulunmaktadır. Bir diğer anlatımla, bir ortağın şahsi alacaklıları, haklarını ancak o şerikin tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler; ne var ki şirket sözleşmesinde bu kuralın aksi de kararlaştırılabilir.

Açıklanan bu hükümlere aykırı olarak adi ortaklığın malları üzerine haciz konulması halinde bu husus, ortaklardan her biri tarafından şikayet konusu yapılabilir.


Somut olayda, adi ortaklığın semerelerinden borçlu paydaşa düşecek ve muaccel olacak kısmın haczine karar verildiği görülmüştür. Adi ortaklıkta, ortağın alacaklıları ancak ortağın tasfiye payını haczettirebilir. Alacaklı, ortaklığın malı üzerine haciz koyduramaz. BK. 534.maddesine göre bir ortağın alacaklıları, haklarını ancak ortağın tasfiyedeki payı veya kâr payı üzerinde kullanabilirler.


O halde mahkemece; açıklanan nedenlerle adi ortaklığın semerelerinden paydaşa düşecek ve muaccel olacak kısmın üzerine konulan haczin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin reddine karar verilmesi isabetsizdir.”


şeklinde olup, işbu hükümde alacaklısı tarafından borçlu ortağın kar payına ve tasfiye payıına haciz konulabileceği açıklanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 3.4.2013 tarih 2012/12-863E. 2013/432K. sayılı kararında da;


“…Buna göre, adi ortaklıkta, ortağın kişisel alacaklıları borçlu ortağın şirketteki kar payını veya adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payını haczettirebilir. Ne var ki, henüz adi ortaklığa ait kazancın ortaklar arasında taksim edilmediği veya ortaklığın tasfiyesi halinde borçlu ortağa isabet edecek tasfiye payının belirlenmediği bir aşamada, adi ortaklığın yaptığı işin karşılığında üçüncü kişiden alacağının haczi mümkün değildir.


Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;


Karşı taraf-alacaklı S... A.Ş. tarafından şikayetçi-borçlu A... Ltd. Şti. hakkında yapılan takipte, borçlu şirketin ortağı bulunduğu “A... Ltd. Şti. - Ö... Ltd. Şti.” in oluşturduğu ortak girişimde borçlu şirketin kar payına ve tasfiye halinde tasfiye payına haciz konulmasına karar verildikten sonra karar gereğinin ifası için Ulaştırma Bakanlığı Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü'ne hitaben haciz müzekkeresi yazılması üzerine, ortak girişime ait hak edişten ( istihkaktan ) borçlu şirketin payına düşen miktarın kesilerek icra dosyasına gönderildiği anlaşılmış; bunun üzerine de borçlu şirket tarafından haczin iptali talep edilmiştir.


“A... Ltd. Şti.-Ö... Ltd. Şti.”in oluşturduğu ortak girişimin, Karayolları 10.Bölge Müdürlüğü'ne yaptığı işin karşılığı hak edişi ( istihkakı ), ortakların aralarında paylaştıklarını gösteren bir delil dosyada bulunmamaktadır.


Öyleyse, yukarıda belirtildiği üzere, adi ortaklıklarda, ortaklardan birinin kişisel borçlarından dolayı hakkında icra takibi yapılması halinde, borçlu ortağın kar veya tasfiye payı belirlenmeden ortaklığa ait hak edişin ( istihkakın ) doğrudan haczine karar verilemeyeceğinden, Ankara 9.İcra Müdürlüğü'nün 2010/14950 ve 15574 esas sayılı dosyalarında, “A... Ltd. Şti. - Ö... Ltd. Şti.”in oluşturduğu ortak girişimin, Ulaştırma Bakanlığı Karayolları 10.Bölge Müdürlüğü'ndeki hak edişinin ( istihkakının ) haczine ilişkin icra memurluğu işlemi usul ve yasaya aykırıdır.”


şeklinde hüküm kurularak, borçlu ortağın kişisel alacaklılarının borçlu ortağın şirketteki kar payını veya adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payını haczettirebileceği belirtilmiştir. Ancak henüz adi ortaklığa ait kazancın ortaklar arasında taksim edilmediği veya ortaklığın tasfiyesi halinde borçlu ortağa isabet edecek tasfiye payının belirlenmediği bir aşamada ise, adi ortaklığın yaptığı işin karşılığında üçüncü kişiden alacağının haczinin mümkün olmadığı açıklanmıştır.



  1. Bütün Ortakların Oybirliğiyle Karar Vermesi,


Adi ortaklık bir sözleşme ilişkisi ile kurulduğundan; ister belirli süreli ister belirsiz süreli olsun, tüm ortakların oybirliği ile karar alarak aralarındaki ortaklık ilişkisine son vermeleri mümkündür. Nitekim işbu durumun varlığı sözleşme özgürlüğünün de olağan bir sonucudur (TBK md 26).


  1. Ortaklık İçin Kararlaştırılmış Olan Sürenin Bitmesi,


Belirli süreli tüm sözleşmeler gibi, adi ortaklık sözleşmesi de belirli süreli yapılmışsa, sürenin bitimi ile sözleşmenin sona ermesine bağlı olarak ortaklık ilişkisi de sona erecektir. Sözleşmede öngörülmüş olan sürenin bitiminden sonra ortaklık, ortakların örtülü iradesiyle sürdürülürse, Adi Ortaklık belirsiz süreli ortaklığa dönüşecektir (TBK md 640/3).


  1. Ortaklık Sözleşmesinde Feshi Bildirme Hakkı Saklı Tutulmuş Veya Ortaklık Belirsiz Bir Süre İçin Ya Da Ortaklardan Birinin Ömrü Boyunca Kurulmuşsa, Bir Ortağın Fesih Bildiriminde Bulunması;


Adi ortaklık sözleşmesi belirli süreli yapılmışsa, kural olarak sona erme sözleşme süresinin bitmesi ile gerçekleşecektir. Ancak, sözleşmeye hüküm konularak, adi ortaklık ilişkisi sözleşmenin süresi bitmeden ortaklara fesih bildirimi ile ortaklığı bitirme hakkı tanınabilecektir.


Haklı Sebeplerin Bulunması Hâlinde, Her Zaman Başkaca Koşul Aranmaksızın, Fesih İstemi Üzerine Mahkeme Kararı;


Haklı Sebeple Fesih İçin Ortaklığın Süresinin Önemi Olmaması ve Belirli Süreli Ortaklıklarda İhtar Şartı


Ortağın haklı sebeple fesih davası açması mümkündür. Bu hak mutlak ortaksal bir hak olup, bu hakkın ortaklık sözleşmesiyle sınırlandırılması veya tamamen ortada kaldırılması olanaksızdır. Hatta belirli süreli ortaklıklarda da sözleşmede belirtilen ortaklık süresinin bitmesinden önce haklı sebeple sözleşmenin feshi davası açmak olanaklıdır (TBK md 639/7). Ayrıca belirli süreli ortaklıklarda, haklı sebeple fesih davası açılabilmesi için bir ihtar çekilmesi de zorunludur. İşbu ihtar, haklı sebeple fesih davası açacak ortak tarafından diğer ortak veya ortaklara çekilecek olup; ihtarın, kendilerine fesih davası açılacak ortak/ortakların haklı sebep teşkil eden durumdan kaçınmasına yönelik olmalı ve bunun için uygun bir süreyi de içermelidir. Aynı zamanda işbu ihtarın dayanağı TBK 123 değil, TBK 639/II’ye göre düzenlemelidir. İhtarda verilen süre içerisinde ortak, yükümlülüklerini ifa ederse, bu durumda haklı sebeple fesih davası açılamayacaktır. Şayet ortağın böyle bir ihtar çekmeden dava açması durumunda ise; Mahkeme böyle bir ihtar için davacıya süre vermeli, davayı derhal reddetmemelidir. Verilen sürede ihtar çekilir ve bir sonuç alınamazsa, haklı sebeple fesih davası kaldığı yerden devam edecektir.


Dava Açılması Zorunluluğu


Dava, ortaklardan biri tarafından diğerlerine karşı açılacak olup, Mahkemeden ortaklığın feshinin istenmesi zorunludur. İhtar çekilmesi suretiyle, sözleşmenin haklı nedenlere dayanılarak sona erdirilmesi ise olanaksızdır. Ayrıca, fesih talebinin mutlaka fesih istenmesi şeklinde açıkça olması zorunluluğu yoktur. Buna benzer başka talepler yönünden de, Mahkemenin ortaklığın feshi ve hatta tasfiyesi istemi şeklinde yorum yapabilmesi açısından yeterlidir.

c. Haklı Sebeple Fesih Davalarında Yetkili Mahkeme ve Yetki Sözleşmesi


Haklı sebeple fesih davasında yetki bakımından; adi ortaklığın tüzel kişiliği ve merkezi bulunmadığından, genel yetki kuralları uygulanacaktır. Bu nedenle söz konusu dava -kural olarak- HMK 7 düzenlemesine göre, ortaklardan birinin ikametgâh Mahkemesinde açılacaktır. Bu hususta, ortaklık sözleşmesinde de yetkili mahkeme belirlenebilecektir.


d. Haklı Sebep Kavramı ve Anlamı


1. Ortaklığın Mahkeme kararıyla sona erdirilebilmesi için, ortada haklı sebeplerin bulunması gerekmektedir (TBK 639/7). Haklı sebep, ortaktan artık ortaklık ilişkisine devamının objektif bakımdan beklenemeyeceği veya ortaklık amacına ulaşma olanağına kuvvetli olumsuz bir etki yapan sebeptir. Ortak tarafından ileri sürülen sebebin, ortaklığın sona erdirilmesine olanak sağlayacak derecede haklı olup olmadığının belirlenmesi mahkemenin takdirindedir. Doç. Dr. Oruç Hami Şener’in 2008 basımlı, “Adi Ortaklık” isimli eserinin “Haklı Sebep Kavramı” başlıklı 488. sayfasında;


“…Haklı sebep bir ortağın şahsında veya dışarıda meydana gelen olaylardan ortaya çıkabilir. Kusur gerekli değildir. Haklı sebep ortakları ilgilendirmeyen bir sebep de olabilir. Bu çerçevede hangi sebeplerin haklı sebep olduğu hususunda TTK 187 (yeni TTK 245’)den yararlanılabilir.”


denmektedir. Bu itibarla, haklı fesih ve haklı sebep kavramlarının anlaşılabilmesi bakımından 6102 sayılı TTK’nın haklı sebep kavramını ele aldığı 245. maddesinin değerlendirilmesi faydalı olacaktır. Nitekim 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Kollektif Şirketler/Haklı Sebepler” başlıklı 245. maddesi;


“(1) Haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır; özellikle;


a) Bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması,


b) Bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi,


c) Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması,


d) Bir ortağın, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi,


gibi hâller haklı sebeplerdendir.


(2) (a), (b) ve (c) bentleri gereğince kendisinde fesih sebebi doğmuş olan ortağın dava hakkı yoktur.”


şeklindedir. Bu kapsamda, mahiyeti itibariyle haklı sebep gerçekleşmediği takdirde, Mahkemece ortaklığın feshi kararı verilemeyeceği rahatlıkla söylenebilecektir. Haklı sebep kavramına örnek vermek gerekirse; bir ortağın kendi yükümlülüğünde bulunan esaslı görevleri ve sözleşmesel edimlerini yerine getirmemesi veya ortaklığın idare işlerinde veya hesaplarının düzenlenmesi hususunda ortaklığa ihanet etmiş olması, şahsi menfaati uğruna ortaklık mallarını suiistimali gibi sebepler ortaklık sözleşmesinin Mahkeme kararıyla feshi bakımından haklı sebep teşkil edecektir.


2. Yargıtay’ın pek çok kararında ortaklığın sona ermesi bakımından haklı sebep teşkil edebilecek durumlara örnekler verilmiştir. Örneğin Yargıtay'a göre, ortaklardan birinin diğer ortağa karşı kötü davranması, onu incitecek sözler söylemesi, ortaklık sözleşmesinin feshi bakımından haklı sebep teşkil etmektedir. Aynı şekilde Yargıtay, ortakların ortaklık ilişkisinde kendile­rine düşen yükümlülükleri yerine getirmemelerini, ortaklık ilişkisinin sona ermesi bakımından haklı sebep olarak kabul etmiştir. Bu karar[1];


“...Borçlar Kanununun 535. maddesi hükmü gereğince ortaklığın haklı nedenlerden dolayı fesih ve tasfiyesi istenebilir. Toplanan delillerle davalı­nın borçlarına aykırı davrandığının sabit olması halinde ortaklığın feshine ve tasfiyesine, aksi takdirde davanın reddine karar verilmelidir...”


şeklindedir. Ancak burada haklı sebeple sona ermeye neden olacak yükümlülük ihlallerinin esaslı ve özellikle asli edim yükümlülüklerinde olması şarttır. Nitekim, Doç. Dr. Oruç Hami Şener’in 2008 basımlı, “Adi Ortaklık” isimli eserinin “Haklı Sebep Kavramı” başlıklı 489. sayfası;


“…Basit bir sözleşme ihlali yeterli değildir. Burada özellikle müşterek amacın gerçekleşmesinin ciddi şekilde tehdit altına girip girmediğine bakılmalıdır.”


şeklindedir. Bu doğrultuda bir çok Yüksek Mahkeme kararı bulunmaktadır. Nitekim Yargıtay bir kararında[2]; ortaklardan birinin kendisine düşen sermaye koyma yükümlülüğünü ihlal etmesinin, ortaklığın haklı sebeple sona ermesine neden olacağını ve ortaklık ilişki­sinin hâkim kararıyla ortadan kalkacağını içtihat etmiştir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 22.06.2016 tarih, 2016/9450E. ve 2016/9672K. sayılı kararı da;


“…Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.


Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Davacı adi ortaklığın tasfiyesini ve ortaklıktan doğan kâr payını istemiştir. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip çözüme kavuşturulmalıdır.


Niteliği gereği, adi ortaklıklar kişi ortaklıklarına dahildir, ortakların şahsı belirleyicidir. Adi ortaklık sözleşmesi iç ilişkide karşılıklı güvene ve iyiniyete dayanmaktadır. Ortaklar öteki sözleşmelerden tamamen farklı olarak, emeklerini ve sermayelerini ortak bir amaç için birleştirdiklerinden, aralarında sıkı bir işbirliği kurulmakta ve güvene dayanan bu işbirliği ilişkisi sebebiyle ortaklar <abirbirlerinin vekili gibi, ortaklık işlerinden dolayı özenle hareket etme, ortakları zarara uğratmamakla yükümlü tutulmuşlardır. Somut olayda mahkemece ortaklığın haklı sebeple feshini gerektirir herhangi bir durum bulunmadığı, bu sebeple tasfiyenin istenemeyeceği gerekçesi ile asıl davanın reddine, ortaklığın devam etmesi sebebiyle davacının kar payı talep edebileceği belirtilerek birleşen davaların kabulüne karar verilmiş ise de; davacı adi ortaklığın tasfiyesini talep etmiş, davalı tarafta ortaklığın devamı yönünde bir irade göstermemiştir.


Tarafların birbirlerine noter aracılığı ile gönderdiği ihtarnameler, davacının... Mahkemesi aracılığı ile adi ortaklığa konu tesiste bulunan malların tespitine dair talebi, davacının davalı tarafından çiftliğe alınmadığına dair tanık beyanları da nazara alındığında adi ortaklığın devamının imkansız hale geldiği, ortaklığın devamında tarafların bir menfaatinin kalmadığı, taraflar arasındaki iç ilişkide güven unsurunun ortadan kalktığı anlaşıldığından artık bu durumda adi ortaklığın feshine karar verilmesi gerekir.”


şeklindedir. Görüleceği üzere, genel anlamda adi ortaklık ilişkisinin devamı ve haklı sebep kavramları yönünden bakımından Yüksek Mahkeme sürekli olarak;


  • Adi ortaklığın devamının imkânsız hale gelmesi,

  • Ortaklığın devamında tarafların bir menfaatinin kalmaması,

  • Taraflar arasındaki iç ilişkide güven unsurunun ortadan kalkması,


hususlarına vurgu yapmaktadır.


3. Son olarak; haklı sebeplerin bulunması hâlinde, her zaman başkaca koşul aranmaksızın, fesih istemi üzerine Mahkeme kararıyla adi ortaklığın sona erdirilebileceği söylenebilecektir. Yargıtay’ın pek çok kararında ortaklığın sona ermesi bakımından haklı sebep teşkil edebilecek durumlara örnekler verilmiştir. Yüksek Mahkeme de birçok kararında,


· Adi ortaklığın devamının imkânsız ve taraflar bakımından çekilemez hale gelmesi,

· Ortaklığın devamında tarafların bir menfaatinin kalmaması,

· Taraflar arasındaki iç ilişkide güven unsurunun ortadan kalkması,


koşullarına işaret etmektedir.

[1] Yargıtay 13. HD, 14.12.1988, E. 4718, K.6117 [2] YHGK, 11.12.1963, E. 26, K. 96

Comments


bottom of page